Sevgilim Sandılar Seni
yıldızlar kalabalık görünürdü evlerinden
ay kocaman
bir akşam sabahı beklemiştik damlarında
öleceğini sanmıştım
ağladığını hiç görmedim bir eylül dışında
kumruları düşünürdü gözü daldıkça
ve çok az şiir yazardı
(bir keresinde bir şiirinde
çiçek vurmuştu kumruların sırtına)
baharda çiçek ekmezdi bahçelerine
ama en iyi su kabağı bahçelerinde yetişirdi
-cırcır böceğinin sesini hiç duymadım orada
içlenirdi Rodrigo'yu dinlerken
ama arabesk de dinlerdi zaman zaman
saçlarını dağınık görmedim hiç
kızdığını bir kere gördüm
kitap okuduğunu hiç
ama okuduğunu söylerdi onikiden sonra
hep sevgilim sandılar onu
ama o bundan hiç mi hiç alınmazdı
sonra aşık da oldum ona bir şubat günü
çiçek de aldım
ama o bir ozanı sevdi
-kışın ortasında temmuzmuş gözleri
yeni bir elbise aldığını görmedim
yazın kışlıklarını, kışın yazlıklarını giyeceği tutardı
her akşam kara bir oğlanı görürdü
onu sevdi belki ama hiç aşık olmadı
gözleri bir yerlerde firardı hep
deniz dalgalıyken gülerdi
her sabah aynı kitapçı vitrinlerine bakardı
ve her defasında bir sancı yayılırdı bedenine
uzaklardaki kavuşmaları özlerdi, çoğu kez
-ki her şey onun için uzaktı biraz
adını kavaklara kazıyan olmadı hiç
elinin tutulduğunu anımsıyor yalnızca
bir akşam gezisinde
hep rıhtımda üşümüş bir sevgiliyi düşledi
bir göl kıyısını özlerdi bazı zaman
nedeni bilinmez onun da
ne elini tutan olmuştur orada
ne de öpen gül dudağından
özlemlerini hiçbir yere yazmadı
bir gül yaprağına yazmıştı yalnızca
saklar onu hâlâ cüzdanında hiç soldurmadan
kendisi için çok şey istemedi ömrünce
hüküm giymiş bir siyasi değildi
bilmezdi ne olduğunu hücrenin
ama hüzne boğulurdu tel örgüleri gördükçe
ve kuşların nereden geldiğini sorardı
cesur değildi korkak hiç sayılmazdı
inanacağı tutsa da kimi zaman bir şeylere
o bir tanrı tanımazdı
akşamları aynı yerden güneşi izlerdi hep
ve korkardı ölmekten
anlatılmaz bir acıydı kentler onun için
onun için hep dağlara bakardı
ve her defasında dolardı gözleri
sabah yılkılar gördüğünü anlatırdı düşünde
sonra bir dağdan ve keklik sürüsünden söz ederdi
kaç yıl bir başına kaldı bilmiyor o da
aldatırlardı onu ve o yeniden âşık olurdu
gülerdi, sesi ağlamaklıydı hep
her şey biraz kekre idi içinde onun
ve hüzni yalnızlığına büründüğünde deniz
yürürdü bulvarı bir boydan boya
ay ışığında yürümeyi severdi en çok
incecikti, rüzgârdan uçacak gibi dururdu
yalnızlık bükülmezdi dudaklarından
ürkek ceylanlar gibi korkulanırdı bu kentten
ve uzaklarda caddeleri ıslak bir şehir
alıp götürürdü onu zaman zaman
bütün şarkılar hüzzam olurdu dudaklarında
bir fırtınaydı ansızın yaşanan
Tuğrul Keskin